Tiyatro aşkı Ermenice-Türkçe 'Kulis'i satışa çıkarmak zorunda kaldı

Tiyatroya önemli katkılarda bulunan, pek çok ünlü tiyatrocuyla çalışan Ermeni asıllı Agop Ayvaz 100 yaşına merdiven dayadı. 2. Dünya Savaşı, 3 darbe, Varlık Vergisi ile 6-7 Eylül olaylarını yaşamış olan Agop Ayvaz, 28 yaşında oyuncu olarak girdiği tiyatroya 1995 yılına kadar hizmet etmiş olmasına rağmen 50 sayılık Ermenice-Türkçe Kulis adlı tiyatro dergisinin koleksiyonunu satıyor.


28 yaşında tiyatroya başlayan Agop Ayvaz. 35 yaşına kadar oyunculuk yapmış. Tiyatro gruplarında çalışmış. Ermeni asıllı rejisörü hayatını kaybedince, bu sefer de derneklerde amatör tiyatro gruplarını çalıştırmış. Tam 4 defa askerlik yapmış. Askerlik yaptığı dönemlerde kışlada tiyatro oyunları sergilemiş, askerlere tiyatroyu sevdirmiş. Varlık Vergisi için 500 lira vermek zorunda kalmış. Ödeyecek parası olmadığından dolayı Aşkale'ye sürgüne gönderilme tehlikesi geçirmiş. "O zaman 500 liraya bir ev alırsınız. Aldığım aylık 75 lira. Nasıl vereceğiz? Aşkale'ye götürüyorlar. Museviler, Rumlar parayı vermeyeni Aşkale'ye sürgüne gönderiyorlar. Aşkale'de Hıristiyan olarak epey adam öldü" sözleriyle anlatıyor o günleri Agop Ayvaz. Afyon Karahisar'da askerlik yaptığı dönem komutanlığını yapan albay, durumunu öğrenince para vermiş. Bu şekilde Aşkale'ye gitmekten kurtulmuş. Sonra Cağaloğlu Yokuşu'nda Kulis Matbaası diye bir matbaa açmış. "Kulis" isimli Ermenice-Türkçe tiyatro dergisi çıkarmış.


Agop Ayvaz bir de Taksim Elmadağ'da bulunan bir mezarlığın üstüne nasıl bina kurulduğunu görmüş; "Divan Oteli'nden başlardı eskiden orada bir gazino vardı, arkada kilise, oradan radyo evine kadar mezarlıktı. Hıngır ettiler, pıngır ettiler oranın üstüne bina kurdular. Mezarlığın taşları Taksim'deki merdivenlerdir. Şimdilerde Bomonti'deki evinde yalnız başına yaşayan Agop Ayvaz DİHA'nın sorularını yanıtladı.


* Türk tiyatrosunun gelişiminde Ermeni oyuncuların yoğun bir etkisinin olduğu halde Ermenice oyunlar oynanamıyor, Ermeni oyuncuların bu emekleri görmezden geliniyor. Ermeni sanatçıların Türk tiyatrosunu nasıl başlattıklarını anlatabilir misiniz? Güllü Yakup bilinen ilk isimlerden biri. Kimdir Güllü Yakup?


Güllü Yakup, Agop Vartovyan diye bilinir. Gedikpaşa'da askeri dikimhane'nin olduğu Tiyatro Caddesi var. Adamcağız işadamı. Öyle fazla aktörlüğü falan yok. Oraya tenteli bir istihdam tiyatrosu yapıyor. Kendisi bir heyet kuruyor. O'na kafi gelmiyor. Romanya'dan, İtalya'dan opera heyetleri getirtiyor. Müthiş iş yapıyor. Kendisi Fasulyeciyan'dan yetişme bir aktör. Sonra Ermenice temsiller. Abdülhak Hamit, Ebu Ziya, Namık Kemal bunlar ahbap oluyorlar Güllü Yakup ve Fasulyaciyanla beraber. Güllü Yakup'a diyorlar ki "Yalnız Ermenice temsil verirsen mahtut kalır senin seyircin. Türkçe de ver de bizim buradaki halk da gelsin" O da mantıklı buluyor. Başlıyor Türkçe-Ermenice karışık oynuyorlar. Ermeni artistler Türkçe bildiklerinden kolaylık oluyor. Namık Kemal'in Zavallı Çocuk'unu ilk defa o sahneye koyuyor. Vatan yahut Silistre'yi yine o sahneye koyuyor. Böylelikle Türk tiyatrosu giriş yapıyor İstanbul'a. Ahmet Fehim ilk tiyatro artisti olarak öyle gösterilir, öyle değil. Bir de Hakkı Necip diye bir aktör var. Mınakyan'da çalışmış. Ahmet Fehim de Mınakyan'da çalışmış. Fasulyeciyan O'na bir gün köprü altında terzihanede rastlamış. Ben de onu yakından gördüm, komik bir tipti. Demiş 'Aktör olur musun?' 'Ben' diyor 'utandığımdan evet dedim.' O'nu almış Bursa'ya kendi heyetiyle birlikte sahneye çıkarmış. Hepsi Ermeni. Türk olarak bir o var. Türk tiyatrosu böyle başladı.


* Yani Türk tiyatrosunun temellerini Ermeni oyuncular atmış... Daha sonra Türk tiyatrosu nasıl gelişti? Nerelerde oynanıyordu?


Ermeni artistlerle başladı. Zamanla Ahmet Fehim girdi. Muhsin Ertuğrul girdi. Raşit Rıza girdi. Böylelikle kaynaştılar. Şehzadebaşı eskiden tiyatro merkezi idi. Bugünkü güzelim Millet Tiyatrosu'nu han yaptılar. Ferah Tiyatrosu'nu sinema yaptılar. Şehzadebaşı'nın orada Ferah Tiyatrosu, Şark Tiyatrosu, Milli Sinema vardı. Ramazan ayında orada yürüyemezdin. Ta Sultanahmet'ten başlar halk yavaş yavaş gelirdi. Bambaşka bir saltanattı o zaman.


* Ermeni tiyatrosu sonra yasaklandı mı? Türk tiyatrosunun gelişmesinde bu kadar etkili olan Ermenilerden bahsedilmiyor...


1920'de İnönü, Atatürk öyle şey yapmazdı, Ermenice'yi yasak etti. Yasak edince bunlar işsiz kaldılar. Bu sefer de Ermenistan Devlet Tiyatrosu'ndan bir artist gönderiyorlar. Burada başta olanları ve oraya gitmek isteyenleri alıp götürüyorlar. Vahran Papazyan'da gidiyor. O Vahran Papazyan Muhsin Ertuğrul'un buradaki arkadaşıydı. Muhsin Ertuğrul ile aynı odada makyajları yapılırdı. Muhsin'e diyor ki bana bak sen de yetenek var, ama burada kalırsan bir şey olamazsın. Git Avrupa'ya şuraya buraya, temas et oradakilerle. Muhsin cebindeki iki kuruşla babasını falan dinlemiyor Paris'e gidiyor. Fransız artistleriyle temas kuruyor. Orada öğrendiklerini de geliyor burada tatbik ediyor. O'nun İstanbul'dan Paris'e dönüşünde baba cehennem diye bir dramı var. O'nunla isim yapmaya başlıyor. Raşit Rıza'yı şunları bunları topluyor. Oluyor güzel bir grup.


* Sizin anlattıklarınızdan da yola çıkarak Ermenilerin tiyatroya çok fazla ilgili oldukları sonucuna ulaşabilir. Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?


Ermenilerin tiyatrolara ilgisi hastalık. Ben Ermenistan'a gittiğim zaman alıyorlar orada tiyatroya çok emek var. Darülbeda-i diye çıkardıkları mecmuadan bir tane bulamazsınız. Bana gel burada yaz diyorlar. Filanca piyesi bana verin dedim. Mesela Halit Fahri Ozansoy'un Şölen Kandilleri diye çok güzel bir piyesi vardı. O piyesi yok. Bilsem ki kalacak veririm.


* Türkiye'nin en uzun süre çıkan tiyatro dergisi Kulisi bu kadar sene yaşatabilmenizdeki sır nedir?



Ben tiyatrolara giren çıkan adamım. Muhsin Ertuğrul ile ahbap oldum. Hele mecmuayı çıkardıktan sonra büsbütün ahbap oldum. Bir hatırası var, hiç unutmam. Geçenlerde sahneye çıktığım zaman onu söyledim. Bir gün 'Ayvaz' dedi, 'Ben de mecmua çıkaracağım' ve başladı 'Perde ve Sahne' isimli bir mecmua çıkarmaya. Ama 2 sene sürdü sürmedi stop etti. Benim mecmuanın 40. yılını kutlayacağız. Gittim 'Hocam' dedim 'benim gazetemin 40. yılı. bir gece yapıyoruz. Mecmuaya yazı vermek ister misin?' 'Elbette' dedi. Bana bir yazı verdi. Diyor ki yazısında, 'Ayvaz'ın yaptığı bir buluştur. Nasıl idare ediyor, nasıl çıkıyor içinden? 40 sene yaşatmış, yaşatıyor da. ben heves ettim' diyor. 'Karımla beraber' diyor 'Mecmuayı çıkardık. 2 sene ancak dayanabildik. En nihayet kapattık. Borçlarını kapatmak için Üsküdar'da babamdan kalan tahta bina evi satmak zorunda kaldım. Onu ben nasıl yaşattım? Evela İstanbul'daki birçok aileler aboneydi. ama Yalnız İstanbul'da kalsaydım yaşatamazdım. Muhsin'in mecmuası gibi olurdu.


Ben o mecmuayı satmak için evvela bütün Şarkı dolaştım. Halep, Beyrut, İran, Yunanistan. Oralardan abone buldum. Onlar destek oldu. öyle yaşattık. Ellinci seneye kadar. Bu sefer ne oldu? O varlıktan marlıktan bilmem neden, sonra bir zamanlar da askeri darbeler yapıldı. Birçok Hıristiyan, Yahudi, Ermeni aileler ondan birçoğu korktu kaçtı. Benim de abonelerim gitti. Böylelikle stop etmek mecburiyetinde kaldım. 50. senenin sonuna kadar kimseye de borçlu kalmadım. Hepsine de borcumu da ödemişim. Sonra onu kapattım. O bana bir derttir daima. Ama mecburdum. çünkü dışardaki paraları toplamak da zorlaştı. Yiyenler oldu parayı tabi. Helal olsun dedik. Agos'a reklam verdim, satıyorum. Çünkü paraya ihtiyacım var. Sağ olsun Bağ-Kur'um var. Oradan para veriyor hükümetimiz ama o para ile bugün için geçinemezsin. Bugün beyaz peyniri 4 liraya alıyorsun yarın gidiyorsun 5'tir diyor. Demek ki o para düşüyor. Buna mukabil her para aldığım zaman hükümetime dua ediyorum. Bazıları bu da para mı diyorlar. Onlara 'Yarın bunu keserse ne yaparsın. Allah'a şükür hiç olmazsa yardım ediyor sana' diyorum.


* Ermenice yazılara/haberlere yer verdiğiniz Kulis dergisinden dolayı yasaklarla karşılaştınız mı?



İki defe yasaklandı. Müdür-i Umum'a çağrıldım. Gittim. Çıktığım katta 3 savcı oturuyor. Bir tanesi 'Buyrun' dedi. Gittim ayakta durdum. Oturabilir miyim dedim. Hayhay dedi. Oturdum. Ermenistan'da oynanan bir oyundan sonra köylülerin oyun elbiseleriyle çektikleri resimlerini göndermişler, biz de koymuşuz. Bunu sordular. Ben de açıkladım. Sonra muhabbet etmeye başladık. Son sayfada 8 punto ile sanat haberleri koyuyorduk dünyanın her yerinden. Ermenistan'dan da haber gelmişti. Koymasanız bunu dediler. Öyle arzu ediyorsanız olmaz dedim. Bir süre koymadık. Sonra yine yavaş yavaş koyduk. Haberdir. Bu kadar sene birçok şeyle karşılaştım.


* Bu kadar sene sonra geçmişe dönüp baktığınızda neler görüyorsunuz?



Kıymetli adamlarla tanıştım. Benim branşımda, tiyatroda Muhsin Ertuğrul gibi, Talip Ercan gibi, Hüseyin Cemal gibi insanlarla tanıştım ki bunlar bugün gelmez artık. Hele Muhsin Bey gibisi, imkanı yok gelmez. Bunlar tiyatro için doğmuşlar. Muhsin Bey'i ilk gençlik senelerinden bilirim. Çünkü Şehzadebaşı'nda Ferah Tiyatrosu'nda başladı tiyatroya. Rusya'ya, Amerika'ya gitti geldi. Öğrendiklerini burada tatbik etti ve Türk tiyatrosunu ileri götürdü. Şimdi de fena değil ama o zamanki gibi değil. Ben 28 yaşındaydım sahneye çıktığım zaman. Muhsin Bey sayesinde gördük. Çünkü her sene Ekim dedi mi, tiyatronun perdesi açılır ve muhakkak ki bir Shakespeare'nin bir oyunu olurdu. Bunları verirdi adamcağız. Şimdi o kudretli adam da yok. Hamlet'i kim oynayacak?
* 14 Kasım 2005 tarihinde Dicle Haber Ajansında yayınlandı
** Agop Ayvaz 5 Ekim 2006 tarihinde hayatını kaybetti

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Rojda Kürt kadınını müzikle anlatıyor*

Samî Tan: Kurdî li kuçe û kolanan sêwî maye*

'Türkiye IŞİD diyor ama esas olarak PYD'yi YPG'yi istiyor'